Menü Kapat

ZEHİR

“Zehir”…
Nasıl da güzel anlatılır halbuki.
İmgeler, metaforlar, süsü kendinden betimlemeler.

Hangisini, nasıl yazmak icab eder acaba?…
Yok, ben gözümden hiç gitmeyeni yazacağım,k ararım net.

Çocuk kısmının zehirle ne işi olur.
Benim olurdu.
Sayfiye bir İstanbul semtinin bir kaç dönümlük bahçesi olan bir evde büyüyünce, ister istemez zehiri bilmiş oldum.
Ağaçları ilaçlamak, kileri haşereden korunmak.
Hepsi için ayrı zehirler tanıdım.

Korumak ve kurtarmak…

Kilere dadanan fareler için alınan rengarenk karton kutudaki, rengarek minik topçuklar.
Beş yaşımın gözlerisadece zehirlenen bir iki fare görmüştü.
Taa kii kiracımız Gül’ün griye dönmüş bedenini görene kadar.

Tek katlı genişçe bir bahçenin olduğbu çocukluk evinin bir de müştemilatı vardı.

Onlarda bahçedeki müştemilatta yaşıyorlardı. Bir gün bir uyandık ki Gül, fare zehiri ile kendini zehirlemiş, iki mendil arasında,boynundan duvara kendini asmış.
Kimbilir ne içindi, niyeydi hiç bilinmedi.
Kulağımda kalan bir iki dedikodu dışında gözümde kalan isetanık olduğum o son resimdi.
Belki de isteğiyle gitmeyi başaranlardandı.
Hem zehrin şifası da zehirdenmiş ya, belki de onun şifası buydu…

Bense o küçük evin bahçe katının penceresinden içeri sokulduğumda beton mutfak tezgahında gördüğümle, o anda ömürlük zehirlenmiştim.
Hayat benim için nasıl akarsa aksın, beş yaşındaki erik renkli gözlerin tanık olduğu o resimde donup kalacaktım.
Bu zehri bana reva görenlerin de hayat boyu kurtarıcı rolü biçmeleri sanırım o zamanlardan.
O evin kapısını içerden açarak Gül’ü bir ihtimal kurtarmam beklenmişti.
O’na yetişememek belki de tüm hayatıma değenleri kollama duygusunu geliştirdi.
Hayatta kalanlara sirayet edebilecek zehirlerden biri tam da yüreğimimin orta yerine zerk edilmişti.
Şifası yine bende idi…

Kübra Ünlü

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir