Menü Kapat

Kübra Ünlü – Ertem Göreç ve Ülkü Erakalın Röportajı

Kübra Ünlü – Ertem Göreç ve Ülkü Erakalın Röportajı

InterviewiconTürk Sinemasının Mihenk Taşları

Kübra Ünlü – Ertem Göreç ve Ülkü Erakalın Röportajı

Yeşilçam bir masal mıymış, yoksa bin bir masal mı? Ateşin buz, buzun sıcak, yârin şefkatli, dostun esaslı, tadın tuzun bitmediği, ne yese aç, ne giyse çıplak olandan uzak bir masalmış. Söz bu ya kimi zaman karın kimi zaman gönül doyururmuş.

Ben gönül doyuranından bir sohbet eyledim, Yeşilçam’ın iki mihenk taşıyla… Yönetmen Ertem Göreç ve Ülkü Erakalın, ömürlerine sığdırdıkları onca tecrübeyi Film-San Vakfı çatısı altında aktardılar.

KÜBRA ÜNLÜ: Eski Yeşilçam sineması yönetmenleriyle 2000 sonrası Türk Sineması yönetmenleri arasında bir kuşak çatışması söz konusu mu?

ÜLKÜ ERAKALIN: Yeşilçam sineması veya yeni Türk sineması diye bir şey yok benim için. Ancak gençler “nerede o sizin çektiğiniz filmler” diyor ama ben bir küçümseme hissediyorum. Biz eğitimlerimizi ustalarımızla tamamladık. Memduh Ün ile başladığımda sorardım: ‘Hocam bana bir şey öğretmiyorsunuz… Bana ‘Dikkat et, bu meslek dikkat etmekle öğrenilir’ dedi, ben böyle yola çıktım. Şimdi yeni bir çekim tarzı icat etti gençler, örneğin bir sahne çekiliyor diyelim en az 10 yerden çekiyor, sonra montaja oturuyorlar. Biz filmi montajlı çekerdik. Bugünkü yönetmenler filmi çekip montajcıya bırakıyor. Bana her şey klip usulü geliyor.

BU İŞ MUTFAKTA ÖĞRENİLİR

ERTEM GÖREÇ: Artık şartlar belirliyor yapılan işi. Bizim önümüzdeki her şey çok sınırlıydı. Bu iş kitapla olmaz, mutfak da öğrenilir. Genellemeyeyim ama hem sinemayı hem anlatmasını bilmeyen kişiler hocalık yaptığı zaman çocukların kafası karışıyor. Bir kare çekmemiş, sete girmemiş profesörler var. Bu olacak iş değil! Ondan sonra ahkâm kesiyor. Gerçek bilen anlatıyorsa o dersi, o zaman zaman kazanıyoruz işte.

Kameramanlar çok güçlü

Ü.E. : Bizler Türkiye’nin ilk kameramanlarıyla çalıştık. Hiçbiri Türk değildi, 40’lı yıllar… Kriton Usta ile 70’lere kadar çalıştım. Afişlere ilk görüntü yönetmeni tanımlamasını kullanan benim. Bugünün filmlerini ise bence kameramanlar çekiyor, yönetmenler değil. Kameramanlar rejisör kadar güçlü.

E.G: O zamanlar kamerayı ustalar kullanır, en kalabalık ekip 10 kişiden oluşurdu. Kameraman, asistanı, yönetmen, bir yönetmen asistanı, bazen bir suflör oldurdu. O da Memduh filmleri falan olursa, diğerlerinde yine yok. Bir ışıkçı, bir set işçisi, ikincileri nadir olur yani. Şimdiki gibi nerede… 1940’lardan 70’lere kadar hemen hemen ekip düzeneği böyleydi.

Sizin döneminizde star sistemi diye bir tanımlama vardı. Bugün aynı sistem var mı?

Ü. E.: O sistem asıl bugün var. Belli isimler var, dergilerden, televizyonlardan ünlenmiş. Sistem onların çerçevesinde kurulur ve onların iş yapar. Bizim dönemimizde dergilerden ve yarışmalardan çıkardı starlar. Sinemanın dört nesil oyuncuları ve şimdi yeni oyuncular benim kameramdan geçti.

E.G.: Oyuncular bazen de tesadüflerle kazanılırdı, Türkan Şoray gibi. Mahallesinde film çekilirken dikkati çekiyor, orada görülüyor ve öyle başlıyor hikâyesi. 50’li yıllarda çok vardır bu misaller. Hem iyi hem kötü örnekleri… Kenar mahalleden gelip evden kaçan, artist olmak isteyen kızlar içinde sonu kötü bitenler çok oldu. Star sistemi Türkan Hanım ile 1960’larda başladı.

Kübra Ünlü – Ertem Göreç ve Ülkü Erakalın Röportajı

Ahbap çavuş ilişkisi var

Bugün sistem nasıl işliyor?

E.G. : ‘Her, seyirciye hitap eden iyi filmdir’ denmez, çok tartışılır. Bir film eğer seyirciyle buluşuyorsa onun artı bir puanı vardır. Kendi döneminin estetik ve sanatsal değerlerini de taşıyorsa artı bir puan daha alır. Açıkçası ben ilk 15 dakikasından sonra birçok filmi yarım bırakıp salondan çıkıyorum. Örneğin Şahan Gökbakar bu kadar seyirciyle buluştuğuna göre bunun içinde muhakkak bir şey var. İnsanlar silah zoruyla izlemedi ya! Basit veya bir Keloğlan hikâyesi gibidir ama içinde demek ki bir şey anlatıyor. Mesela Çağan Irmak daha modern bir sinema dili kullanıp hem de halkla bütünleşebiliyor. Anlattığı şeyi insan anlıyor.

Dişlerimi sıkarak izledim

Diğer taraftan beğenmediklerim de var. Örneğin dişlerimi sıkarak izledim Derviş Zaim’in filmi Tabutta Röveşata’yı! Ben bu kadar iğrenç bir film görmedim hayatımda! Düşünebiliyor musunuz, ne kadar gayri insani şeyleri ön plana çıkartıyor. Bir kadın oyuncu seçmiş, film boyunca sürekli eroin zerk ediyor kendine. Zaten iki ay  sonra da o oyuncu ölmüş, kelime bulamıyorum söyleyecek. Ancak bu arkadaşımız sonra bir film daha yaptı: Filler Ve Çimen. Başı sonu belli, planlanmış, bizden… Jeneriklerini kapatın, o iki filmi izleyin, kimse katiyen o filmleri aynı yönetmenin çektiğini düşünmez. Ama ne oluyor, bu kişi hem yurtiçi hem yurtdışında ödüller alıyor. Hep ahbap çavuş ilişkisi, çeteleşme ve takımlaşma var. Şimdi artık Türk sinemasını aşağılıyor, ‘Türkiye sineması var’ diyorlar.

Başka kimi beğeniyorsunuz?

Ü. E.: Bizim dönemin ruhunu çok iyi bilen bir arkadaş Çağan Irmak. Babam Ve Oğlum Türk sinemasının özlediği filmdi, bizim eski filmlerin devamıydı. Çıkışının sebebi bizi takip eden bir yerden geliyor olması. Ondan sonraki filmi çok iş yapmadı. Recep İvedik filmlerinin hepsine gittim. Bir yığın küfür, salon çoluk çocuk dolu. Bir baba filme küfür ederek çocuğunu salondan çıkardı hatta. İş yapan filmler küfürlerle dolu. Cem Yılmaz onlara göre daha ölçülü ve daha fantezi bir şeyler yapmaya çalışıyor. Mahsun’un mesajı aynı…

E.G.: Yılmaz Erdoğan’ın filmleri bizim daha önceki neslin, gençlerin buluştuğu yerlerden biri mesela. Vizontele hem gerçekçi hem samimiydi.

Kübra Ünlü – Ertem Göreç ve Ülkü Erakalın Röportajı

Mahsun’un mesajı aynı

Ü. E.: Mahsun Kırmızıgül’ün New York’ta Beş Minare’si üzerine çok haber okudum, gitme ihtiyacı hissetmedim. Mahsun Kırmızıgül filmleri benim için uzun tartışılması gereken filmlerdir. Bir kere o paralar nereden bulunuyor? Bir film yaptım, hazır olmasına rağmen vizyona sokamadım. Çünkü sponsor bulamadım.

E.G.: O bir maharet ama! Herkes aynı şeyi yapamaz ki çevresi, imkânları…

Ü. E.: O imkanlar, o çevre nedir? Hep aynı mesaj var finallerinde. Şehirden kaçıp Kürtçe konuşulan memleketine dönüyor  ‘huzur, mutluluk burada’ diyor finalde. Benim merak ettiğim nereden geliyor o paralar? Biz şimdi gitsek, istesek onda birini vermezler.

Yeni oyuncular bir sene film çevirmese unutulur

Bugünün oyuncuları hakkında neler düşünüyorsunuz?

Ü.E.: Bugünün oyuncularından bir Hülya Koçyiğit, Fatma Girik, Türkan Şoray, Filiz Akın gibi isim çıkmaz. Bu isimler usta-çırak usülü yetiştiler. Mahalle köşelerinden gelip kendi kendilerini yetiştirdiler. ‘Yeşilçam Üniversitesini’ bitirdiler. Şimdi eğitimli gençler, beyinleriyle oynuyor. Beren Saat hüngür hüngür ağlıyor, vallahi beni hiç etkilemiyor, kılım kıpırdamıyor. O yaş gözbebeğinden gelecek. Fatma Girik, Hülya Koçyiğit’i izlerken hala içim titriyor, çünkü onlar yüreklerinden oynadı. Beyin, eğitim tabii ki önemli ama onu kalpleriyle birleştirmeleri lazım.

E.G.: Şimdi 50 sene önce çekilmiş bir film için geçenlerde Erzurum’da gala vardı. Türkan Şoray’ ın etrafını sardı insanlar. Şimdi hiç kimse için öyle bir şey yapmazlar, büyü bozuldu. Bir sene film çevirmesinler, dizilerde oynamasınlar, ondan sonra ne olurlar ben bilmiyorum.

Kübra Ünlü – Ertem Göreç ve Ülkü Erakalın Röportajı

Zeki Müren ölümünü kendi planladı

Peki neden size kimse sponsor olmuyor? Gerekçeleri ne olabilir?

Ü. E: Zeki Müren’in son dokuz gününü çektim. Filmde yıllarca ihanet gördüğü insanlardan kaçtı, evine kapandı, ölümü kendi seçti. Yıllar önce ilk şarkısını okuduğu mikrofonun kendisine ödül olarak verileceği televizyon programında öldü. Ben filmde bunu planladığını iddia ediyorum. O heyecana dayanamayacağını çok iyi biliyordu, zirvede ölmeyi kendi planladı. Zeki Müren’in bir cümlesi vardı: ‘Geçtiğim köprüleri yıkarım, arkamdan kimse geçmesin diye!’ Filmde bunu kullandım. ‘Şöhret için her şeyi yaparım’ diyor. Hakikaten onunla çalışan bütün Türk sanat müziği solistlerinin hiçbiri ondan memnun değil, hepsine bir darbe vurmuş. Müzeyyen Senar’dan Gönül Yazar’a, Muzaffer Akgün’e onunla kim çalışmışsa…

Geçtiğim köprüleri yıkarım, arkamdan kimse geçmesin diye!

24 Eylül’de Zeki Müren’in ölüm yıldönümünde vizyona girecekti. Gösterime iki ay kala bir toplantı yapıldı, film izlendi, bana; ‘bunu sokma vizyona, iş yapmaz’ dendi. Bir liste çıkarıldı, 43 sinemada bin dolardan gösterime girecek. 43 bin dolar, gazetelere tanıtımlar 200, 300 bin dolar… ‘Sponsor bulabilirsen sokalım vizyona’ dendi. Ama buna imkân var mı?  Zeki Müren’in hayatını gerçek kesitlerle anlatan bir filme tabii ki sponsor olmazlar. Bir Doğu hikayesi çekseydim muhakkak sponsor bulurdum. Filmin adı sanat filmine çıktı. Antalya Film Festivali’nde dünya galası yapıldı, onur ödülü aldı. İstanbul Film Festivali’ne özel gösterimle katıldı, Frankfurt’da onur ödülü aldı. Ama iddia ediyorum 35 yaş üzeri ilgilenecek ve bu film iş yapacaktı. Yine de peşini bırakmış değilim.

Türk Sinemasının mihenk taşları

Ülkü Erakalın, aşk filmlerinin unutulmaz yönetmeni. Sinemaya Lütfi Akad’ın asistanlığını yaparak başladı. 1961 yılında başrolünde Muhterem Nur’un rol aldığı Unutamadığım Kadın filmiyle yönetmenliğe adım attı. Elbet Bir Gün Buluşacağız, Dudaktan Kalbe, Üvey Ana, Çığlık Çığlığa Bir Sevda gibi 200’ün üzerinde önemli filmin yapımcı ve yönetmenliğini yaptı. Dünden Bugüne Yeşilçam Şarkıları isimli oyunuyla Türkiye turnesi gerçekleştirdi. Erakalın’ın bestesi ve sözleri kendisine ait olan birçok eseri de bulunuyor.

Yönetmen ve senarist Ertem Göreç, sinemaya küçük yaşlarda montaj yardımcılığıyla başladı. Sürgün, Lejyon Dönüşü, Üç Arkadaş, Ateşten Damla gibi dönemin önemli filmlerinde yönetmen yardımcılığı yaptı. 1959 yılında çektiği Kara Sevda ile yönetmenliğe adım attı. Otobüs Yolcuları, Karanlıkta Uyuyanlar, Ayşecik Fakir Prenses, Nöri Gantar Ailesi, Sezercik Küçük Mücahit, Bana Derler Fosforlu, Bağdat Hırsızı, Altın Çocuk Beyrutta gibi pek çok sevilen filmde onun imzası var.

Kübra Ünlü – Ertem Göreç ve Ülkü Erakalın Röportajı

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir